Sosyal Medya

Makale

Yurtta ‘abiler’ konseyi

“Hücreler; fabrikalarda, atölyelerde, ulaşımda, madenlerde, posta telgrafta, silahlı birliklerde, iÅŸletme bürolarında, dairelerde, yüksekokullarda kurulur.

Gizlilik ÅŸartları nedeniyle hücreler 3 ve en çok 5 üyeden oluÅŸur. Bir iÅŸletmede, büyük fabrikalarda, birkaç ayrı ayrı hücre kurulabilir. Sıkı konspirasyona uyarak bunları yönetecek, üst örgütle baÄŸ saÄŸlayacak, üç üyeyi geçmemek ÅŸartıyla bir komite atanır.”

http://www.t-k-p.net/yayinlar/cek-al/orgut/IS%20CEKAL_tkp%20davasi%20iddianamesi%20III_0982.pdf

Hafi (Gizli) Türkiye Komünist Partisi’nin tüzüğünden bu satırlar. 80 yıl yeraltında ve gizlilik içinde faaliyet göstermiÅŸ Türkiye’nin en eski partisiydi TKP. Görünüşte ortada bir parti ve örgüt yoktu.

İleri Demokrasi isteyen, barış kampanyaları yapan, 141 ve 142’nin kalkması için imza toplayan demokrat insanlar, DİSK içinde örgütlenip sonunda DİSK’i ele geçiren işçiler, sendikacılar, İlerici Kadınlar, İlerici Gençler vardı.

Halbuki çıkardıkları gazetenin kâğıdı bitince BoÄŸaz’dan geçen Rus gemilerinden kâğıt balyaları atılan, Moskova’da parti okulunda eÄŸitimler alan, içinde pusula saklanabilen çakmaklar ve kâğıtlar taşıyan, ÅŸifreli mesajlaÅŸan Sovyetlere bakmadan tek adım atmayan çok disiplinli ve yaygın örgütlü bir partiydi TKP. Hatta 12 Eylül darbesini ilk haber alan bazı parti üyeleri ordudaki arkadaÅŸlarının devrim yaptığını dahi zannetmiÅŸti.

Parti bunca yıl çözülmeden, deşifre olmadan varolmasını ise hücre tipi ya da üzüm salkımı misali örgütlenmesine borçluydu. 2 ve 3 kişilik hücreler biçiminde örgütlenmişlerdi, herkes kendi hücresini ve üstünü tanıyordu, kim kimin parti üyesi olduğunu pek bilmiyordu.

O yüzden de bir kiÅŸi yakalandığında partinin tamamı deÅŸifre olmadı. Hatta 12 Eylül darbesine raÄŸmen parti o yüzden tam olarak çözülemedi. Hâlâ daha Türkiye’nin en eski, en yaygın, en örgütlü sol partisi hakkında 80’lerden sonra açık siyaset yapmalarına raÄŸmen çok az ÅŸey biliyoruz.

Cemaatçi darbeci subayların ifadelerini okurken ise bu tarz hücre tipi örgütlenmenin dünya tarihindeki en başarılı örneğiyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyor insan. Çözülmesinin de on yıllar alacağını...

Birkaç ifadeye bakalım. En dikkat çekici olanı Genelkurmay BaÅŸkanı Hulusi Akar’ın yaveri Yarbay Levent Türkkan’ın ifadesi;

“Askerî lisedeyken önce iki yıl Serdar abi, sonrasında da Musa abi benimle ilgilenmiÅŸti. Askerî lise döneminde cemaatten abilerim bana herhangi bir görev vermediler. Ben de cemaat adına herhangi bir faaliyette bulunmadım. ‘Tek göreviniz ifÅŸa olmamak’ diye öğretiyorlardı…”

Bir Yarbay’dan bahsettiÄŸimize göre 20 yıldan fazla sessizce o gün için beklerken süren “ilgilenmenin” neleri kapsadığını ise ÅŸu cümle anlatıyor:

“Açıkçası o tarihte bir müddet ben de kendimi sorguladım. O tarihte kız arkadaÅŸlarım vardı. Bu duruma cemaatten abiler kızıyorlardı.”

İfadedeki bu cümlelerse kurulan alternatif emir komuta zincirinden daha mühim bir şeyi anlatıyor; aynı yerde çalışan cemaat mensuplarının dahi birbirlerinden haberi olmayabildiğini, farklı talimatlar alabildiklerini:

“Ben, Genelkurmay BaÅŸkanı deÄŸiÅŸtiÄŸinde, Hulusi Akar’ın emir subayı olduÄŸumda ses kaydı iÅŸini bıraktım. Murat abi bana emir subayı olduktan sonra ‘Dinleme cihazını sen bırakmayacaksın’ dedi. Birkaç ay sonra öğrendim ki aynı iÅŸi Serhat ve soyadını bilmediÄŸim Åžener isimli başçavuÅŸlara yaptırmışlar. Serhat ve Åžener başçavuÅŸların ikisi de Hulusi Akar PaÅŸanın emir astsubaylarıydı.”

Tam olarak hücre yapılanmasını anlatan cümleler ise şunlar:

“Necdet Özel PaÅŸa döneminde iki yıl Hulusi Akar PaÅŸa, iki yıl da YaÅŸar Güler PaÅŸa Genelkurmay 2. BaÅŸkanlığı görevini yürütmüşlerdi. Her ikisinin de emir subayı arkadaşım olan Binbaşı Mehmet Akkurt’tu. Mehmet Akkurt da Fetullah Gülen cemaatinin bir mensubudur. Ses kayıtlarını onunla birlikte yaptık. O da isimlerini belirttiÄŸim Genelkurmay 2. BaÅŸkanlarının odasına dinleme cihazı yerleÅŸtiriyordu. Onun cemaat abisinin kim olduÄŸunu bilmiyordum.”

Yan yana birlikte çalıştığı arkadaşı olan, cemaatten olduÄŸunu bir subayın bile ‘abisinin’ kim olduÄŸunu bilemeyebiliyor.

Daha da tuhafı var. Bir Yarbay yıllarca kendisiyle ilgilenen abisinin gerçek adını ve ne işle uğraştığını da bilmiyor. (Ya da her şeyi itiraf ederken dahi itiraf etmeyecek kadar ona bağlı):

“Cemaatte irtibat hâlinde olduÄŸum kiÅŸiler Murat, Selahattin ve Adil kod adlı ÅŸahıslardı. Bunlardan Murat’ın evini biliyorum. Konyayolu civarındadır, gösterebilirim. DiÄŸerlerinin ve tamamının ne iÅŸ yaptıklarını ayrıca adres ve açık kimlik bilgilerini bilmiyorum.”

Genelkurmay karargâhındaki güvenlik kameralarından sorumlu Yarbay Gökhan Eski’nin ifadesi ise bu gizliliÄŸi bir kat daha yukarı çıkarıyor:

“Cemaat’le 1986’da ortaokul birinci sınıfta tanıştım. Ortaokulda bana, B. kod adını kullanan, tıp fakültesinde okuduÄŸunu söyleyen bir abi görevlendirmiÅŸlerdi. Lisedeyken de irtibatımız devam etti. Benim her ÅŸeyimle ilgileniyordu. 1989’da İzmir Maltepe Askerî Lisesi’ni kazandım. Mezun oluncaya kadar B. abinin ziyaretleri devam etti. Askerî liseyi bitirince Kara Harp Okulu’na kaydoldum. Kara Harp Okulu’nda 6 ay kadar daha görüştük. Son görüşmede, ‘Artık ben deÄŸil, A. Gelecek’ deyip beni ona devretti. Harp Okulu boyunca A. abiye baÄŸlı kaldım. O abi beni, Adil Abi’ye devretti. Benim Cemaat’teki kod adım ‘Salih’tir. Bu kod adını ortaokulda B. Abi vermiÅŸti…”

20 yılda üç abi deÄŸiÅŸtirmiÅŸ yarbay. Tek bir ÅŸey deÄŸiÅŸmemiÅŸ; kod adı. Abilerin adları kod, ad, askerlerin adları kod ad. Ve yine çok muhtemelen ilk abi dışındakiler de Yarbay’ı kod adıyla tanıyorlar. Yani aslında kimsenin birbirini gerçekten tanımadığı bir sistemle karşı karşıyayız.

İfadenin ÅŸu kısmı ise cemaatten askerlerin de birbirini tanımadığını, en fazla 2’li gruplarla aynı abiye baÄŸlı olduklarını anlatıyor:

“2012’de Ankara’ya gelince F. Abi, beni Murat Abi’nin (Muhammet Uslu) evinde R. Abi’yle tanıştırdı. Murat Abi, aynı zamanda Levent Türkkan’ın da abisidir. R. Abi, Çayyolu’nda oturuyordu. Türk Telekom’da çalışıyordu. Ankara’ya geldikten 6 ay sonra Yarbay Levent Türkkan’la R. Abi’nin evinde tanıştık. Cemaat’le baÄŸlantılı olduÄŸumuzu R. Abi’nin evinde öğrendik…”

Her subayın baÄŸlı olduÄŸu bir sivil imam olduÄŸuna göre, cemaatle baÄŸlantı karargâhlar içinde kurulmadığına göre, kıtalar ve karargâhlarda birbirini tanıyan cemaatçiler çok az olduÄŸuna göre o hâlde ÅŸunu söylemek çok absürt kaçmaz: Darbe organizasyonu dışarda yapılmış, herkese talimatlar dışardan gelmiÅŸ olmalı…”

Bunu doÄŸrulayan çok sayıda ifade var. Özel Kuvvetler’den bir astsubayın (B.K.) ifadesinden baÅŸlayalım:

“Ben, Keçiören Åžefkat Mahallesi'nde bulunan bir eve sohbet için gidiyordum. Buranın tam adresini bilmiyorum, ancak gittiÄŸim zaman yerini gösterebilirim. Evin sahibi olan ve ismini 'Adem' olarak bildiÄŸim ÅŸahıs ile 'Nesimi' dediÄŸim kiÅŸi ve bir de ben olmak üzere 3 kiÅŸi oluyorduk. Darbe giriÅŸiminden 3 gün önce  ‘Nesimi’ isimli bir kiÅŸi bu yakınlarda sıkıntı olacağını, 'sizin birlikten bir subayın sana gelip, bana bu konuda yardımcı olur musun?' dediÄŸinde yardımcı olmamı istedi. Kendisine kimin geleceÄŸini sorduÄŸumda, 'o seni tanıyor' dedi."

Bu da SAS komandosu A.Z.’nin ifadesinden:

“14 Temmuz günü ismini Ulvi olarak bildiÄŸim cemaat abim beni telefonla arayarak buluÅŸmak istedi. BuluÅŸmada tanımadığım bir kiÅŸi daha vardı. Bu kiÅŸi bana, ‘Yarın çok güzel ve önemli ÅŸeyler olacak’ dedi. 15 Temmuz akÅŸamı saat 23.00 civarı Astsubay C. S.’nin evine gittim. Orada 3 asker daha vardı…”

Bu ifadelerden ortaya çıkan gerçek şu; Ordudaki paralel olan yapı ordu içindeki cemaatçi subaylar değil, esas paralel yapı onların bağlı olduğu abilerin oluşturduğu paralel hiyerarşi. Bu kadar bire bir ilişki kurulduğuna göre binlerce sivil abinin içinde yer aldığı yukarıya doğru hiyerarşik olarak çıkan ağlar, 10 bin cemaatçi asker tutukluysa hiyerarşi dışında onların bağlı olduğu binlerce abi olmalı.

Ama şu ana kadarki gözaltılardan ve ortaya çıkan ifadelerden bu paralel abiler ordusundan pek kimsenin yakalanamadığı anlaşılıyor.

Gazetelere yansıyan tek istisna Genelkurmay BaÅŸkanı Hulusi Akar'ın yaveri Yarbay Levent Türkkan'ın “Abi" dediÄŸi BaÅŸbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü'nde çalışan 'Murat' kod adlı Muhammet Uslu.

Uslu kendisine bağlı subayların adlarını vermiş, önce okuyalım:

“'Ahmet' kod adlı Yarbay Levent Türkkan, 'Ramazan' kod adlı Binbaşı Mehmet Akkurt, 'Adem' kod adlı soyadını bilmediÄŸim Binbaşı Fatih, 'Yusuf' kod adlı gerçek adını bilmediÄŸim yüzbaşı, gerçek ismini bilmediÄŸim 'Rauf' kod adlı Genelkurmay'da çalışan astsubaydır…”

Kendisine bağlı subayların yarısının gerçek adlarını dahi bilmiyor. Ama kendisinin bağlı olduğu bir üst rütbeli abinin adını vermiş: Eğer kod adı değilse; Selahattin Abi:

“Selahattin Abi, Çukurambar'da ikâmet etmektedir. Selahattin Abi'nin baÄŸlı olduÄŸu A. Abi bulunmaktadır. Benim en üst seviyede tanıdığım A. Abi'dir…”

Bu küçük hiyerarşiye herhalde en fazla 100 subay sığıyordur. Bunların çoğunun da gerçek adları değil kod adları var.

Ama Abi Uslu’nun ifadesi hem bu hiyerarÅŸinin nasıl çalıştığını hem de darbe organizasyonunun karargâhlarda deÄŸil bu sivil ağın içinde yapıldığını teyit ediyor:

“15 Temmuz tarihinden bir gün önce yani perÅŸembe günü benim haberim olmadan Selahattin Abi benim evime gelip salonda birileriyle görüşme yapmışlar. Ben eve geldikten sonra eÅŸim bana anlattı, hatta bana kızdı. Onun anlattığına göre Selahattin Abi önce tek başına gelmiÅŸ. EÅŸimden, 'Salonu kullanabilir miyim? Bir görüşme yapmam gerekiyor' diye izin almış. Yengem de eÅŸimin yanına geldikten sonra mutfaÄŸa geçip kapıyı kapatmışlar. Dolayısıyla Selahattin'in salona kiminle geçtiÄŸini, kiminle görüştüğünü bilmiyorum. Selahattin eve geldikten sonra eÅŸim birkaç defa daha kapı zilinin çalındığını söyledi. Normalde ben evde olmadan eve gelmezler. Demek ki acil bir durum vardı ki darbe teÅŸebbüsünden bir gün önce benim evde görüşme yapmışlar. Kimin eve geldiÄŸini tam bilmiyorum…”

Dün BaÅŸbakan Binali Yıldırım ordu içinde albay ve alt rütbeli subayların yüzde 60 ila 80 arasının FETÖ ile baÄŸlantılı olduÄŸunu söyledi. “Yüzde 60-80 arası” rakamı bile karşımızdaki yapının tespitinin ne kadar zor olduÄŸunu anlatıyor.

Geçen hafta CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan, bir canlı yayında darbeci ve FETÖ’cü çıkan yaverini seçerken “insani istihbarat yaptıklarını köyüne kadar sorduklarını, herkesin iyi” dediÄŸini anlattı.

İnsani istihbaratın cemaatin en başta aklına gelen ve karşı istihbaratla tedbirini aldığı istihbarat türü olduğunu tahmin etmek zor değil.

Askerî liseye sokulan öğrencilerin adreslerinin, okullarının değiştirildiği, annelerinin başörtüsünden evleneceği kişiye kadar bir mühendislikle hayatlarının yeniden kurgulandıklarını yazılan kitaplardan biliyoruz.

1999 yılında Fetullah Gülen’in bir gün sonra ABD’ye gitmesine neden Maltepe Askerî Lisesi’ndeki cemaatçi öğrencilere operasyonla ilgili iddianamede ifadesi yer alan bir teÄŸmenin anlattıkları ise organizasyonun boyutlarını anlamak için önemli:

“Maltepe Askerî Lisesi imtihanlarına girmeden evvel, imtihanlar için Sultanbeyli’de yeni açılmış bulunan isimsiz bir dershaneye gittik, ayrıca

devam etmekte olduÄŸumuz evde de bizlere ders verildi, bu arada Fetullah GÜLEN ile ilgili video kasetleri izlettirildi ve teyp kasetleri dinlettirildi. Maltepe Askerî Lisesi imtihanları için bizlere form doldurttular. Ömer isimli ÅŸahıs bizleri Sultanbeyli’de bulunan belediye arazisinde koÅŸturuyordu, ayrıca daha önceki yıllarda Maltepe Askerî Lisesi imtihanlarında sorulan soruları ezberlettiler, mülakatta neler yapacağımızı anlattılar. Bilahare M.Y. ile birlikte Maltepe Askerî Lisesi’nin imtihanlarını kazanıp İzmir’e geldik. İzmir’e gelmeden evvel Ömer bizlere birer saat hediye etti. İzmir’de hazırlık sınıfı boyunca 15 günde bir Ömer İzmir’e geldi. Bir evde buluÅŸtuk. Bu buluÅŸmalar periyodik olarak yarıyıl sonuna kadar devam etti. Birinci sınıfı geçtikten sonra yaz tatilinde Ömer bizi İstanbul BaÄŸlarbaşı’nda bir eve götürdü. Orada Alpay ve Hasan ile tanıştırdı. Alpay’ın verdiÄŸi randevu ile daha sonra İzmir Amerikan Kız Lisesi önünde buluÅŸma yaptık. Abdullah isimli öğrenci de bu buluÅŸmaya geldi. Alpay bizi Zeytinlik Mahallesi 1133’üncü sokakta bulunan eve getirdi, bu eve gelmeden evvel Alpay’ın talimatı ile bir sokak geride bulunan züccaciye dükkanında elbiselerimizi deÄŸiÅŸtirip sivil giyindik. BuluÅŸma yaptığımız evde bize yemek verildi. İhtiyacımız olup olmadığı soruldu. 15 günde bir bu evde buluÅŸtuk... Bu eve gelmeden evvel elbise deÄŸiÅŸtirmek içinde züccaciye dükkanını 6-7 defa kullandık. Daha sonra deÅŸifre olmamak için züccaciye dükkanını bırakıp Alpay’ın tarifi ile sırası ile Alsancak Bölgesinde bulunan ….. Lokantasını, daha sonra YeniÅŸehir Gaziler Caddesi üzerinde bulunan ..... Lokantasını ve nihayet Zeytinlik Mahallesi 1140’ıncı sokakta bulunan ..... Ticaret’i kullandık ve buralarda resmî elbisemizi bırakarak sivil giyindik…”

Okuldan çıktıktan sonra abilerin evine gitmeden önce sivil kıyafetleri giyeceği züccaciye dükkanını bile ayarlamış bir yapıyla karşı karşıyayız.

1999’da o züccaciye dükkanını ayarlayan bir yapının Akıncılar Üssünde darbe gecesi yakalanan, sisteme epey yukarıdan bakan yüksek rütbeli bir “abi” olduÄŸu açık ilahiyatçı Adil Öksüz’ü kurtarıp kaçırması sürpriz deÄŸil.

Hepsini okumayacaklar için özetleyelim: Ordu içindeki cemaatçi askerler üst rütbelerindeki cemaatçi askerlere değil, abilerine bağlılar. O abilerin her birine en çok 4-5 subay bağlı. Bu subayların da en fazla ikisi birbirini tanıyor ya da hiçbiri birbirini tanımıyor.

O abilerin de sonu Fetullah Gülen’e çıkan bir hiyerarÅŸiyle örgütlendiklerini düşünürsek aslında bu abiler hiyerarÅŸisini tespit etmeden, tespit ettikten sonra da yakalayıp konuÅŸturmadan ordu içindeki cemaat tablosunu da darbenin nasıl örgütlendiÄŸini de hatta Yurtta Sulh Konseyi’nin aslında kimlerden oluÅŸtuÄŸunu da görmek mümkün gözükmüyor. Bir ordunun subaylarının yüzde 60-80’ini tespit edip atmak mümkün deÄŸilse, yapılacak ÅŸey tespit edilemeyen o askerlerin bu sevdadan vazgeçmesini saÄŸlamak...

Ya da bu paralel ordunun başkomutanının konuşmasını beklemek.

O ‘BaÅŸkomutan’ın kim olduÄŸunu artık siz tahmin edin...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.